"İSTANBUL'DA YAŞIYORUM GÖZLERİM KAPALI"
"İstanbul kahpe,
İstanbul sürtük,
İstanbul bitik,
ama...İstanbul işte
öğrenciyken seni kendine aşık edip işe başladığında bir kenara atıp seni terkeden, unutan şehir...
ve bırakamamak...her ne olursa olsun...
trafiğe küfretsen de nafile,
başına her ne gelirse gelsin, aşıksın bir kere...
bak hele şöyle bir boğaza otobüste tek ayak üzerinde seyahat ederken,
çek derin bir nefes içine...
sıkıysa terket hadi,
İstanbul sürtük,
İstanbul bitik,
ama...İstanbul işte
öğrenciyken seni kendine aşık edip işe başladığında bir kenara atıp seni terkeden, unutan şehir...
ve bırakamamak...her ne olursa olsun...
trafiğe küfretsen de nafile,
başına her ne gelirse gelsin, aşıksın bir kere...
bak hele şöyle bir boğaza otobüste tek ayak üzerinde seyahat ederken,
çek derin bir nefes içine...
sıkıysa terket hadi,
terket o nazlı güzeli..."
Karaköy iskelesinde bir dostu beklerken/Mayıs 2009
"Off...yine akbil boşalmış...jetonda da kuyruk var...vapur kaçtı...Metrobüse mi binsem acaba, o da çok kalabalık oluyo ama...acaba sunuma yetişebilecek miyim şimdi...Müdürümü mü arasam...eyvah şarjım da bitmek üzere, yine unuttum akşam şarj etmeyi ama çok yorgun gelmiştim işten, yıkılıverdim yatağa ne yapıyım...off…off, bıktım ya…"
Bunlar tanıdık geldi mi size…cevabınız evet ise bu yazı sizin için, eğer hayır diyorsanız okumayın boşuna bu bizlerin, evet diyenlerin ihtiyaç duyduğu bir ilaç çünkü, normal bünyelerde ters etki yapabilir.
O eşşiz güzelliğin içerisinde yaşayıp da ona hasret olmak..hani aşıkların birbirlerine “seni yanındayken bile özlüyorum” demesi gibi istanbul'da yaşayıp, İstanbul'u yaşayamamak...ne kadar acı…çeken bilir bu eziyeti...
Soruyorum sana: en son ne zaman şöyle boğaza karşı aklında hiç birşey olmadan bir dakika olsun bakabildin, en son ne zaman vapurda kafanı kaldırıp martıları seyrettin ya da onlara simit attın...en son ne zaman otobüste ya da sokakta çantana sıkı sıkı sarılıp etrafından geçenlere değil de...eski binalara göz gezdirdin Taksim'de...en son ne zaman gezdin İstanbul'da herhangi bir yeri, barlar, kafeler ve sinema salonlarından başka...peki en son ne zaman toprağa bastın çıplak ayakla, peki ya en son ne zaman suya değdi elin, yüzün...
Ne zaman hatırlamıyor musun...?
O halde aramıza hoş geldin...İstanbul'a hasret olan istanbulluların arasına...hani şu şehir dışından gezmek için gelen arkadaşlarımız da olmasa, hani onlara rehberlik etmek de olmasa, nerede yaşadığımızı bize hatırlatan o dostlarımız da olmasa vay halimize...
Güneş doğmadan çıktığımız evlerimize güneş battıkktan sonra dönen biz "F tipi plaza" mahkumları. Kapsama alanında olmayınca huzursuzlanan, güzel manzarayı ya da hoş bir esintiyi kablosuz ağa tercih edemeyen...şarjı bitince hayatı da biten bizler "homo bizinus" lar...kaldıralım kafamızı da bir bakalım etrafımıza...o içten gülümseyişiyle bize merhaba diyen çiçekçilere, sokakta yanımıza gelip bize bir şeyler anlatmaya çalışan o yardım sever insanlara hatta kedilere, kuyruk sallayan köpeklere...Sabah karanlığında servise binerken ötüşen kuşlara bir kulak verelim... Hayattayım diyelim, ben de buradayım ben de yaşıyorum İstanbul'u diyelim...hadi diyelim kolaysa...
Kariyerimizin engebeli yollarında emin adımlarla ilerlerken, hem de onca rakibin arasından sıyrılmaya çalışırken, “Ne istanbul’u, Ne kuşu canım sen de…!” diyenlerin affına sığınıyorum çünkü ben İstanbul’da yaşıyorum ve İstanbul’u yaşamak isityorum, peki ya siz…
Karaköy iskelesinde bir dostu beklerken/Mayıs 2009
"Off...yine akbil boşalmış...jetonda da kuyruk var...vapur kaçtı...Metrobüse mi binsem acaba, o da çok kalabalık oluyo ama...acaba sunuma yetişebilecek miyim şimdi...Müdürümü mü arasam...eyvah şarjım da bitmek üzere, yine unuttum akşam şarj etmeyi ama çok yorgun gelmiştim işten, yıkılıverdim yatağa ne yapıyım...off…off, bıktım ya…"
Bunlar tanıdık geldi mi size…cevabınız evet ise bu yazı sizin için, eğer hayır diyorsanız okumayın boşuna bu bizlerin, evet diyenlerin ihtiyaç duyduğu bir ilaç çünkü, normal bünyelerde ters etki yapabilir.
O eşşiz güzelliğin içerisinde yaşayıp da ona hasret olmak..hani aşıkların birbirlerine “seni yanındayken bile özlüyorum” demesi gibi istanbul'da yaşayıp, İstanbul'u yaşayamamak...ne kadar acı…çeken bilir bu eziyeti...
Soruyorum sana: en son ne zaman şöyle boğaza karşı aklında hiç birşey olmadan bir dakika olsun bakabildin, en son ne zaman vapurda kafanı kaldırıp martıları seyrettin ya da onlara simit attın...en son ne zaman otobüste ya da sokakta çantana sıkı sıkı sarılıp etrafından geçenlere değil de...eski binalara göz gezdirdin Taksim'de...en son ne zaman gezdin İstanbul'da herhangi bir yeri, barlar, kafeler ve sinema salonlarından başka...peki en son ne zaman toprağa bastın çıplak ayakla, peki ya en son ne zaman suya değdi elin, yüzün...
Ne zaman hatırlamıyor musun...?
O halde aramıza hoş geldin...İstanbul'a hasret olan istanbulluların arasına...hani şu şehir dışından gezmek için gelen arkadaşlarımız da olmasa, hani onlara rehberlik etmek de olmasa, nerede yaşadığımızı bize hatırlatan o dostlarımız da olmasa vay halimize...
Güneş doğmadan çıktığımız evlerimize güneş battıkktan sonra dönen biz "F tipi plaza" mahkumları. Kapsama alanında olmayınca huzursuzlanan, güzel manzarayı ya da hoş bir esintiyi kablosuz ağa tercih edemeyen...şarjı bitince hayatı da biten bizler "homo bizinus" lar...kaldıralım kafamızı da bir bakalım etrafımıza...o içten gülümseyişiyle bize merhaba diyen çiçekçilere, sokakta yanımıza gelip bize bir şeyler anlatmaya çalışan o yardım sever insanlara hatta kedilere, kuyruk sallayan köpeklere...Sabah karanlığında servise binerken ötüşen kuşlara bir kulak verelim... Hayattayım diyelim, ben de buradayım ben de yaşıyorum İstanbul'u diyelim...hadi diyelim kolaysa...
Kariyerimizin engebeli yollarında emin adımlarla ilerlerken, hem de onca rakibin arasından sıyrılmaya çalışırken, “Ne istanbul’u, Ne kuşu canım sen de…!” diyenlerin affına sığınıyorum çünkü ben İstanbul’da yaşıyorum ve İstanbul’u yaşamak isityorum, peki ya siz…
A.Gökhan RAKICI
Haziran 2009
Yorumlar
Yazını bitirdikten sonra kendi kendime "sanırım İstanbul'u uzaktan sevmek aşkların en güzeli" dedim :)
Yazın iyi geldi Gökhancım :-)
çok güzel yazmışsın
yazmakla kalmayıp anlatabilmişsin derdini
iyi tespit :)