"AŞK DENEN OYUN"
seçmelisin birini
bir şöyle bir böyle derken
kaçırıp harcarsın sevgileri
Yeni aşk caydırır çoğu zaman aldatır
gelen gideni aratır
aşk oyunu buna derler güzelim aklını başından alır...”
Kenan Doğulu
- - -
“Neden böyle yaptı acaba? ima ettiği şey neydi? ama geçen sefer ben öyle söyleyince bu tarz bir tepki vermemişti. Hımmm…acaba başka bir şey mi kastediyor? tabi ya önceki gün hemen cevap vermemiştim mesajına, o da böyle yaptı şimdi…Tamam tamam kesin öyle… Ama dur ben bir de arkadaşımla konuşayım bu durumu o daha iyi anlar bu işlerden...”
Hayatınızda bir kez olsun buna benzer şeyler düşündünüz mü hiç…hem de en değer verdiğiniz kişiyle ilgili...en azından bir an…strateji oyunlarındaki taktik hamleleri aratmayan bu plan program niye? Beynimi kemiren yeni soru bu…Bu saçma sapan “aşk oyunu” neden hep oynanmak zorunda.
Öyle bir oyun düşününki bugüne kadar hiç kağıda dökülmemiş, hiç konuşulmamış ve hiç tartışılmamış olsun...ama tüm senaryoyu, karakterleri hatta bütün replikleri bile ezbere biliyorsunuz...sonunu bildiğiniz bir filmi tekrar tekrar izlemek gibi bir bakıma…her şey aynı…farklı olan tek şey hemen herkesin bu oyunda en az bir kez rol almış olması ama isteyerek ama istemeyerek...Ne garip değil mi? İnsan neden böyle bir oyunu - hem de sürekli - hem izleyip hem de oynar ki bıkıp usanmadan...Gizli bir anlaşma yapılmışçasına herkesin de bu senaryodan bihabermiş gibi davranması da cabası...alın size bir gariplik daha…
Bu oyun oynanmasa neler olurdu acaba…“aşkın gizemi, heyecanı bu” diyenler keşke başka heyecanlar yaşamış olsalardı da aşkı böyle kalıpların içine sıkıştırmasalardı. Şurası açık ki, hepimiz kalbimizde bir miktar sevgiyle doğuyoruz...kimimizde az, kimimizde çok...sahip olduğumuz bu sevgiyi aşk oyunlarının dolambaçlı yollarında harcayıp duruken aslında kendimizi, kalbimizi ve sahip olduğumuz o değerli “aşk hazinemiz”i tükettiğimizi farketmiyoruz bile...kim ne derse desin...her yitip giden ilişkiyle beraber bir miktar sevgi de kopuyor kalbimizin derinliklerinden...ikinci kez birine bağlanırken daha uzun düşünüyoruz, sevgimizi her seferinde biraz daha az harcıyoruz, açmıyoruz kalbimizi açamıyoruz...“Korkuyorum yine üzülmekten” derken belki de kalbimizde sahip olduğumuz “aşk hazinemiz”in azaldığını hissediyoruz, kim bilir...“Kalbim taşlaştı” diyenler belki de artık tüm aşk hazinelerini tükettiklerini itiraf ediyorlar, “Kalbimin kapıları kapalı” sözü ise son kalan bir tutam aşkı yine boşa harcamamanın çekincesi olmalı...
Hayal ediyorum..öyle bir ilişki hayal ediyorum ki bu saçma oyun oynanmasın…saçma kurallar olmasın…sadece kalplerini, duygularını ve düşüncelerini tamamıyla karşı tarafa açan insanlar olsun…ona baktığında onu göreyim..bana baktığında beri görsün..ben olan beni…aşk oyunundaki rolünü ustalıkla sergileyen o gönül oyuncuları olmasın etrafta…ne kadar da zor değil mi? Alışmışız bir kere bu oyunu oynamaya...bırakamıyoruz bir türlü...her hareketten her sözden bir mana çıkarmaya engel olamıyoruz...tutamıyoruz kendimizi...olağan dışı bir şey olduğunda hemen açıveriyoruz o lanet “aşk oyunu sözlüğü” nün tozlu sayfalarını ve bir anlam çıkarmaya çalışıyoruz...mutlaka bir cevap arıyoruz evvelce kabul görmüş olan...yine mi sonuç yok...Eyvah!...ama neyse ki bu oyunu daha önceleri defalarca ve de “ustalıkla” oynamış olan arkadaşlarımız var…sarılıyoruz telefona ya da olmadı uzunca bir kahve sohbeti…yeni hamleler, yeni taktikler, yeni roller öğrenip hemen karşı atak yapıyoruz…kendimizden biraz daha uzaklaşıyor biraz daha yabancılaşıyoruz...diğer taraf da farklı değil hani…kendi ilişkimizi başkaları üzerinden yürütür oluveriyoruz bir anda...Dedim ya, kendimize, aşkımıza yabancılaşıyoruz ağır ağır ve sinsice…uzaklaşıyoruz hem kendimize hem de ona…kalbimizdeki saf duyguları olabildiğince derinlere itiyoruz aman çıkmasın su yüzüne diye..neme lazım sonra saftirik damgası yemek var işin ucunda, üzülmek, küçük düşmek var…ne kadar korkak, ne kadar cesaretsiziz...aşkımız uğruna küçük düşmekten korkuyoruz…ne kadar yazık…aşık olduğumuzu zannediyoruz, sevdiğimizi zannediyoruz, sevildiğimizi zannediyoruz...hayatımızda kaç kişiye “aşkım” diye hitap ettik acaba...kaç defa “bu kez farklı” dedik...bu da oyunun bir parçası heralde, yalanlara önce kendimizi inandırmak...bir insan hayatı boyunca kaç kere aşık olabilir ki zaten?...bu seferki hayatımın aşkıysa, bir önceki neydi o zaman?...ya daha önceki....hani en çok sevdiğim...Bi düşünün bakalım...
Hayalim o ki bu oyun artık tüm çıplaklığıyla ortaya dökülsün ve sözüm ona gizemi ortadan kalksın...Herkes kendi sevgisini kendi aşkını yaşasın özgürce…ve de çocukça…ne güzel de söylenmiş…“Aşk, utanma ve çekinme olan yerde vardır” aslında...
Hepimizin utanması ve de çekinmesi dileğiyle...
Ekim 2009
Yorumlar
ama her kadının içinde küçük bir çocuk varken bahsettiğin ilişki biraz zor mu dersin :))
- neden bunlari soyluyorsun?
- belki benimle gelmek istersin..
...Wong Kar-Wai...
Sana katılıyor,ve son olarak bu durumlar karşısında 3.olduğumda aklımın bir köşesinden geçen şeyi söylemek istiyorum,''o senin aşık olduğun insan benim değil,onu sen daha iyi bilirsin ben değil,çözümü onda ara bende değil,ama destek için herzaman varım!!''