"YOLLARDA BULURUM 'BEN'İ"

SESSİZ GEMİ
Artık demir almak günü gelmişse zamandan,
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.
Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol;
Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol.
Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli,
Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli.
Biçare gönüller. Ne giden son gemidir bu.
Hicranlı hayatın ne de son matemidir bu.
Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler;
Bilmez ki, giden sevgililer dönmeyecekler.
Bir çok gidenin her biri memnun ki yerinden.
Bir çok seneler geçti; dönen yok seferinden
Yahya Kemal Beyatlı
Nihayet tren de göründü… Yine yolculuk vakti ve yine buruk bir sevinç düştü içime. Neden bilmem her yolculuk biraz hüzünlendirir beni. Belki de her gidişin bir dönüşü var misali her mutlu anın bitişindeki o burukluk içimdeki… Her yolculuk aynı değil tabi… gidilen yerin kendi hüzün veriyorsa başka… sevgiliden ayıran yolun hüznü ise bambaşka…
Yolculuklar hep özel hep farklı da olmuştur benim için... ister kalabalık olsun ister yalnız… hep kendimle kalırım… kendimi dinler, kendimle konuşur hatta hesaplaşırım, kızarım bazen de… bazen de affederim… birazcık da sevgi tabi… yok yok delilik değil benimkisi… düşünceler sarar etrafımı, önemli kararlar verir, planlar yaparım… gözlerim uzakları seyrederken hayaller kurarım, zihnim başka yerde gönlüm başka yerde gezinir… başka yerlerde dinlenir ve yoluna devam eder bedenimden gayrı…
Dinlenmek dedim de… Ne zaman bir yerde mola verilse hemen küçüklüğümdeki şehirler arası yolculuklar gelir aklıma… daha büyümek için ne çok yıllar vardı halbuki... hep tanıdık mola yerleri, hep tanıdık insan yüzleri… anlaşılmayan anonslar… şişen ayaklar… daracık koltuklar… dumanlı otobüsler… sıkıntıları bile başka güzeldi o eski yolların, keyfinin yanında…
Hüzünlenirim… ama neden… kim bilir belki de o en uzun yolculuk geliyor aklıma ondan burkuluyor içim… hani hepimizin bir gün mutlak çıkacağı... kimimizin dillendirmekten bile çekindiği hatta korktuğu o meşhur yolculuk… hani şu dönüşü olmayan…
Geride bırakacaklarımız… bırakmak istemediklerimiz… geleceğe dair planlarımız, hayallerimiz… yapmak istediklerimiz... yapamadıklarımız… hani şu bir türlü sırası gelmeyen… sürekli ertelediklerimiz… kimi için öyle kimi için böyle ama hep içten içe bir tedirginlik mutlak olan... korkmuyorum diyen yalan söyler ya da kendini uzak hisseder o yola, o yolculuğa… ondandır bu rahatlığı ne şüphe! Hele bir yakınına gelsin… yanıbaşına… Bak o zaman başka tabi…
Yine garip bir hüzünle başbaşayım… içimde… derinlerde… yolculuğun hüznü… kavuşmanın sevinci… ayrılığın gölgelediği bu sevinç anları hep beni üzen oluyor sanırım… ayrılık diyoruz ya… bu dünyadan kastımız… ya kavuşmaya ne demeli… bir başlangıç belki de o an… yeni bir yolculuk… yeni bir heyecan… Kim bilir belki de bilinmezliğin verdiği bir korku bizim ki, neyle kavuşacağımızı bilmeyişimiz bizi tedirgin eden... hem ayrılış hem kavuşma o zaman bizi bekleyen… hem bir son hem de bir başlangıç… sahi hangisi son hangisi başlangıç… ilk kez mi geldik dünyaya ya da son kez mi gidiyoruz bu yolda, bu yolculukta… Allah bilir elbet… elbet de sen gel bir de onu bana anlat…
“Yollar yürümekle aşınmaz” sözüne yaslayıp sırtımı elimden geldiğince uzatıyorum yolculukları, hayat zaten bir yolculuktur demiyor musunuz birçoğunuz… yolun keyfini çıkarmalı o zaman, başlangıç ve sonunu düşünmeden… kendini yola bırakmalı insan son durağa bakmadan… yolculukları seviyorum ben galiba, ruhuma verdiği molayı seviyorum… bir an olsun nefes alıyor, kendini dinliyor, kendini buluyor ruhum yolculuklarda… derin bir his çekiyor içine yüreğim ve fikir üflüyor zihnime… hafiften ama sürekli… sakin ama güçlü… uyuşturuyor onu belki de… kendine kapatıyor... alıkoyuyor… beni dinle diyor… beni unutma diyor belki de… esir alıyor onu…
Dedim ya yolculukları seviyorum ben galiba… yolculuksa dedikleri, hayatı sevişim de ondan o zaman…
Çocukluğumun şehirlerarası yolculukları… gençliğimin Ankara’ya ısrarla ve inatla trenle gidişleri… yemekli vagonda bira ve sigara böreği aşkına çekilen sekiz saatlik çile… gecikme yoksa tabi… Sahi tüm bunların sebebi yolculuğun o garip hüznünü hissetmek mi ya da dönüşün burukluğunu erteleyip, gidişin sevincini uzatmaya dair çocukça bir çırpınış mı acaba…? Biraz düşüneyim ben bunu en iyisi…
Eyvah!.. 
Yine tren kaçtı…


Arif Gökhan RAKICI
Kasım 2010

Yorumlar

Elif Baykal dedi ki…
Sevdim yazını,ama benim için genelde hüzünlü kısım baskın olmaz yolculukların tadına.. Hep sabah ki heyecan olur.. Hani hissedersin içinde ,yüreğinde, midende, belinde, tutulmuş boynunda; Heyecan... Hadi yaşayalım ,görelim ;lets feel good!
Merve Bensağlam dedi ki…
uzun zamandır içinde bulunduğum karışık duyguları yansıtan, trenle Hollanda semasına bakıp neden, niye, nasıl sorularıma bulmaya çalıştığım cevapları hatırlattı bu yazın bana gökhan!! ama yolculuklar yalnız hiç çekilmiyor yaaa insan iki çift laflamak istiyor uuzuuun yollarda..

Bu blogdaki popüler yayınlar

"SİYASAL TEMSİL ve DEMOKRASİ"

"METROBÜSTE "RAHAT" YOLCULUK İÇİN 7 TEMEL İPUCU :)"

"...VE TANRI KADINI YARATTI"