"ANA YASA BOĞULDU"
Bedava yaşıyoruz, bedava;
Hava bedava, bulut bedava;
Dere tepe bedava;
Yağmur çamur bedava;
Otomobillerin dışı,
Sinemaların kapısı,
Camekanlar bedava;
Peynir ekmek değil ama
Acı su bedava;
Kelle fiyatına hürriyet,
Esirlik bedava;
Bedava yaşıyoruz, bedava.
Orhan
Veli
Fakülteden sonra ilk kez anayasamızı tekrar kurcalıyorum… hani şu
beğenmediğimiz… çağın gereklerini ve Türkiye’nin ihtiyaçlarını karşılayamıyor
artık dediğimiz… hatta hızımızı alamayarak Türkiye'nin ayıbıdır dediğimiz… evet
evet 1982 anayasası, hani şu darbe anayasası dediğimiz… maddelerini değiştire
değiştire (17 Kez) kevgire çevirdiğimiz ama artık yama tutmayacak kadar
yıpranan… Özal’ın “Bir defa delmekle bir şey olmaz” dediği hani… yeni bir
anayasaya ihtiyaç duyduğumuz muhakkak… Demirel’in de dediği gibi bir beden
büyük gelenlerinden bir tane olsa hiç de fena olmazdı aslında… şimdinin moda
tabiriyle daha demokratik daha özgürlükçü… ama kimine göre tabiki…
Madalyonun diğer yüzüne gelince…
bu beğenmediğimiz anayasamızın bile en temel kurallarını çiğnediğimizin,
uygulamadığımızın hatta maalesef görmezden geldiğimizin ne kadar farkındayız
acaba? Sözgelimi eşitlik maddesi (Anayasa Madde 10) kanun önünde eşitlik gibi
hukuki bir eşitlik değil aslında kastettiğim… durun durun telaş yapmayın
sosyalist anlamda maddi bir eşitlik de değil bu… gerçi olsa daha mı kötü bir
durumda olurduk orası tartışılır ya, neyse… fırsat eşitliğinden bahsediyorum
ben. Serbest piyasa ekonomisinin en temel şartı olan… Liberal demokratik bir
ülkede ve ekonomide yaşıyorsak liberalizmin temeli serbest rekabet şüphesiz… bunun
ihlâl edildiği durumlara karşı belli bir yaptırım ve ceza sistemleri bile
mevcut hatta… kurullar, mahkemeler, tedbirler… peki liberalizmin temeli serbest
rekabetse serbest rekabetin temeli nedir? Fırsat eşitliği dediğinizi duyar
gibiyim… öyle ya eşit şartlarda eşit imkânlara sahip ve aynı işe talip birden
fazla kişi şeffaf ve tarafsız bir ortamda karşılaşır ve iyi olan kazanır ya…
tıpkı bir ihale gibi bu… ama içerisine fesat karıştırılmayan, adam kayırma ya
da rüşvetin dönmediği, ahbap-çavuş kapitalizminin olmadığı, yeğenlerin ya da akrabaların
olmadığı… hani ideal bir liberalizmi hayal edin, eğer kaldıysa tabi… Peki bu
beğenmediğimiz anayasamızda detaylı şekilde tanımlanan hatta inanmayacaksınız
ama koruma altına alınan fırsat eşitliğini ne kadar uyguluyoruz bu memlekette…
imkânı olanla olmayanı, maddi gücü yetenle yetmeyeni, aynı şartlarda
hazırlanamayan, yetiştirilemeyenleri aynı yarışta koşturmak ve de sonuca göre insanların
hayatlarını belirlemek ne kadar anayasal… peki ne kadar adil, ne kadar liberal…
ya da geçiyorum hepsini ne kadar vicdani… Sözgelimi üniversite sınavı… Bu
sınava girmiş bizler ya da girecek olanlar ne kadar eşit şartlarda
hazırlanabiliyor bu maratona… okul, dershane, özel ders… “mutlu azınlık”
dışında kaçımız faydalanabiliyor bu imkânlardan… Alın size çok basit bir
senaryo: Fakir bir ailede ya da bölgede doğan bir çocuk hayal edin… devletin
imkânlarının o veya bu nedenle ulaşmadığı ya da ulaşamadığı… bu çocuk en başta
yeterli şekilde beslenemiyor, fiziki ve zihinsel gelişimi yetersiz kalıyor. (Anayasa
Madde 17: Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme
hakkına sahiptir.) Üstüne üstlük bir de iyi bir okula gidemiyor, eğitim
de eksik kalıyor yani… (Anayasa Madde 42: Kimse, eğitim ve öğrenim
hakkından yoksun bırakılamaz) bulabilirse güç bela bir lise bitiriyor
ama dershaneye ya da özel derse verecek parası olmadığı için üniversiteyi
kazanamıyor ya da vasat bir üniversiteyi kazanabiliyor anca… o kazandığı üniversiteye
de düzenli devam edemiyor çünkü çalışıp cep harçlığını da çıkarmak zorunda… iyi
bir üniversiteyi bitiremediği için iyi bir işe sahip olamıyor ya da düşük ücretli
bir işe girebiliyor ve gelsin ömür boyu karın tokluğuna çalışma… siyasete
girmiyor, giremiyor; kitap alamıyor okumaya; bilet alamıyor tiyatroya,
sinemaya; yurt dışına çıkıp farklı yerler, kültürler göremiyor; kendini
geliştiremiyor sonuçta… geri kalıyor, geçiliyor… hem madden hem de manen… (Anayasa
Madde 5: Devletin temel amaç ve görevleri… … insanın maddi ve manevi varlığının
gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.) peki ya onun
çocukları… aynı filmin yeni bir tekrarından başka bir şey değil kanımca…
aradaki fark da giderek açılıyor bu arada… birkaç nesil geçtiğinde de haydi
buyurun cenaze namazına… bölücülüğe ya da bölücülere lanet okuyanlara bu sözüm:
bundan daha büyük, daha derin ve de daha yıkıcı bir bölücülük olabilir mi
sizce? Ne kadar ayıp… Ne kadar yazık… Ortalama bir vatandaşımızla ilgili şu
kısacık hayat hikâyesinde bile o beğenmediğimiz anayasamızın düzenlediği en
temel hak ve hürriyetleri ihlâl ediyoruz, hiçe sayıyoruz farkına bile varmadan…
eşitlik hakkı (Madde 10), eğitim hakkı (Madde 42), maddi ve manevi varlığı
geliştirme hakkı (Madde 5), özel hayata saygı hakkı (Madde 20), seçme, seçilme
ve siyasi faaliyette bulunma hakkı (Madde 67)[1]…
Şimdi soruyorum size biz aynı biz olduktan sonra, kafalar değişmedikten sonra
anayasa değişse neye yarar? Anayasa
iyileşince bizler de iyileşecek miyiz? O beğenmediğimiz anayasamızın
değiştirilemeyen, değiştirilmesi teklif dahi edilemeyen 2. Maddesi der ki: “Türkiye
Cumhuriyeti demokratik, laik, sosyal bir hukuk devletidir.” öyle ya
anayasa söylüyor bunu… peki biz ne kadar demokratik, ne kadar laik ve ne kadar sosyal
bir hukuk devletinde yaşıyoruz? Hepsinden azcık, ortaya karışık değil mi… Daha
2. Maddesinden ihlâle başladığımız bir metni yeniden yazsak ne olur yazmasak…
Bu memleketin başbakanı zamanında “bir defa delmekle bir şey olmaz” demedi mi
anayasa için… varın gerisini siz düşünün…
Bu artık böyle gitmez, gidemez…
bu sistem değişmeli… darbe, devrim değil benim bahsettiğim bir yurttaş talebi
hem de anayasamızın en temel maddelerinin uygulanmasını isteyen bir talep…
sistem yetenekliyle yeteneksizi ayırmalı artık… (Anayasa Madde 59: Devlet başarılı
sporcuyu korur., Madde 64: Devlet, sanat faaliyetlerini ve sanatçıyı korur.)
hangi sosyal ya da maddi seviyeden gelirse gelsin başarılı çocuklar seçilmeli
ve en iyi şekilde yetiştirilmeli, en iyi eğitimi almalı en iyi şirketlerde
çalışmalı, üretmeli sonuçta… (Anayasa Madde 42: Devlet, maddi imkânlardan
yoksun başarılı öğrencilerin, öğrenimlerini sürdürebilmeleri amacı ile burslar
ve başka yollarla gerekli yardımları yapar.) ister sermaye ister bilgi
biriktirmeli… kabuğunu kırabilmeli… doğduğu ve büyüdüğü çevrenin kısıtlı imkânları
içerisinde sıkışıp kalmamalı… önce memleketine sonra da dünyaya hizmet etmeli…
bir şeyler sunmalı göçüp gitmeden önce… hani şu “dikey mobilizasyon” diyorlar
ya o oluşmalı artık bu memlekette… demokrasinin sağlıklı işleyebilmesi için
gerekli olan ama çoktandır görünmeyen orta sınıf yeniden ayaklarının üstüne
doğrultulmalı… hayata katılmalı… yoksa ne mi olur? Anayasa da değişir,
başkanlık sistemi de gelir ama bizim burnumuz boktan çıkmaz nihayetinde…
Arif Gökhan Rakıcı / Temmuz 2012
Yorumlar