"ÖZGÜRLÜK ve DEMOKRASİ"

Demokrasi tanımlarından biri de : “Demokrasi = Özgürlük x Eşitlik” tir. Sosyal bilimlere ait bir kavramın matematiksel olarak açıklanmaya çalışılması her ne kadar sakıncalı olsa da, kanımca hem basitleştirici olması hem de akılda kolay kalması açısından oldukça kullanışlı bir tanım. Bu demokrasi formülünde dikkat edilmesi gereken nokta işlemin çarpma oluşudur. Yani demokrasi, sınırsız özgürlükler ile sınırsız eşitliklerin bir “toplamı” değil, çarpımıdır. Çünkü sınırsız özgürlüğün olduğu yerde eşitlik, sınırsız eşitliğin olduğu yerde de özgürlük barınamaz. Yapıları itibariyle özgürlük ve eşitliğin birbiriyle çelişen, birbirini aşındıran iki kavram oluşu bu iki kavramı kendinde somutlaştırma mecburiyetinde olan demokrasiye oldukça güç bir görev yüklemektedir. Demokrasi hem bir özgürlükler hem de bir eşitlikler bütünüdür. Ancak yukarıda açıklamaya çalıştığım üzere özgürlük ve eşitliğin çatışan yapıları nedeniyle demokrasi çözümü, onları çarpmakta bulmuştur. Yani biraz özgürlüklerden, biraz da eşitliklerden feda edilip ortada buluşularak demokrasiye ulaşılmaya çalışılmıştır. Bu en ideal çözüm olmamakla birlikte insanoğlu henüz bundan daha iyisini üretebilmiş değildir. Bir başka ifadeyle, demokrasi en iyi yönetim biçimi değildir ama insanoğlunun şu ana kadar üretebildiklerinden en “iyi” olanıdır. Belki de son dönemlerde ortaya çıkmış olan “demokrasi krizi” söylemleri bu bağlamda değerlendirmek yanlış olmaz. Kimi sosyal bilimciler, düşün atelyelerindeki çalışmaları sonucunda demokrasi içinde, daha ideal bir yönetim tarzı bulduklarına inanarak, genelde demokrasinin özel de ise temsili demokrasinin bir krizde olduğunu ileri sürmekte ve artık bir adım daha ileri gidilebileceğini iddia etmektedirler. Arı Hareketi’nin söylemi içerisinde yer alan “temsili demokrasiden katılımcı demokrasiye geçiş” de kanımca yine aynı paralelde değerlendirilebilir.
Öte yandan, her demokratik düzen hem özgürlükleri hem de eşitlikleri kısmen de olsa kısıtlamak, sınırlandırmak durumundadır. Bir örnek verecek olursak; günümüz demokrasilerinin belki de en temel uygulaması olan “genel oy” ilkesi dahi kimi sınırlamaları içermektedir. Belli bir yaşa erişmiş olma, temyiz kudretine sahip olma, okuma-yazma bilme…vb şartlar yerine getirilmeden oy kullanmak mümkün değildir. Bu da bizi demokrasinin bu en yalın uygulamasında dahi tepeden tırnağa bir sınırlama bulunduğu gerçeğine ulaştırır. Anayasamızdan bir örnek verecek olursak; temel hak ve hürriyetlerin kötüye kullanılamaması ile ilgili 14. madde uyarınca anayasada yer alan temel hak ve hürriyetlerden hiçbiri yine aynı madde içerisinde sayılan kimi amaçlar doğrultusunda kullanılamaz. Yani demokratik düzenlerde kimi durumlarda özgürlükler- demokratik düzeni ihlal etmeyecek biçimde- sınırlandırılmaktadır. Bu da aslında “militan demokrasi” yaklaşımı çerçevesinde düşünecek olursak, son derece olağan bir uygulamadır. Demokrasi kendisini yine kendi çizdiği sınırlar içerisinde kalmak suretiyle koruma ihtiyacı duyar, duymalıdır. II.Dünya Savaşı’na gidilen süreçte yaşanan Hitler ve Mussolini tecrübeleri, yani iktidara “demokratik” yollarla gelinip tek parti diktatörlüğünün kurulması ve tüm dünyaya çok acı olaylar yaşatılmış olması, bu tarz bir önlem almayı bir açıdan da zorunlu kılmıştır. Hiçbir özgürlük, kişilerin doğuştan sahip olduğu dokunulamaz, devredilemez ve vazgeçilemez haklarını ihlal edecek bir şekilde yorumlanamaz, kullanılamaz. Öte yandan, özellikle ülkemizde, uzun süre tartışılmış ve tartışılmakta olan düşünce özgürlüğüne değinecek olursak, çağdaş Batı demokrasileri açısından, şiddet unsuru içermeyen hiçbir düşünce engellenemez, cezalandırılamaz. Zaten demokrasinin de özü bu değil midir?; farklı olana ya da farklı düşünene saygı gösterme. Aydınlanma düşünürlerinden olan Voltaire’e kulak verecek olursak : “Söylediklerine katılmıyorum ancak, söylediklerini savunabilmen için canımı vermeye hazırım.” Son yıllarda, özellikle AB uyum çalışmaları doğrultusunda anayasamız, düşünce özgürlüğü konusunda oldukça kapsamlı kimi değişikliklere uğramış, temel hak hürriyetlerin tanımı daha net bir hale getirilmiş ve yine temel hak ve hürriyetlerin genel sınırlanmasına dair hükümler yeniden kaleme alınmış, daraltılmış, bir bakıma “sınırın sınırı” çizilmiştir. Anayasamızın tamamen değiştirilmesi gerektiğini düşünenler olsa da bu son değişikliklerle daha demokratik bir hale getirilmiş olduğu inkar edilemez. Her ne kadar uygulama konusunda kimi sıkıntılar yaşansa da, ilerleyen zamanla birlikte bu sorunun da bertaraf edileceğine olan inancım yüksek. Bizlere de bu noktada kimi görevler düştüğü ortada. Arı Hareketi’nin ilkelerinden referans alacak olursak, haklarımızın ve sorumluluklarımızın gereklerini yerine getirerek işe başlayabiliriz. Daha özgür, daha eşit ve daha demokratik bir Türkiye’de yaşamak hepimizin en büyük arzusu olsa gerek.
A.Gökhan RAKICI
Nisan 2004

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

"SİYASAL TEMSİL ve DEMOKRASİ"

"METROBÜSTE "RAHAT" YOLCULUK İÇİN 7 TEMEL İPUCU :)"

"...VE TANRI KADINI YARATTI"