"SEÇİMLERE DAİR: AH BİR VEKİL OLSAYDIM"
İstanbul Üniversitesi’ndeki ilk senemde Hukuka giriş dersi hocamızın anlattığı çok hoş bir hikaye vardı milletvekilliğine dair:
Bir vatandaş bir tiyatro gösterisi izlemeye gider, bakar ki salon tıklım tıklım dolu ve sadece en ön sırada birkaç koltukluk boş yer var, hiç tereddüt etmez gider en öne oturur.Doğal olarak bir görevli gelir ve:
- “Beyefendi o koltuk milletvekilleri için, lütfen kalkın” der.
Adam da gayet pişkin bir edayla:
- “Aslı buradayken vekiline ne hacet” der.
Daha sonra ne olur orası bilinmez ama kıssadan hisse milletvekilliğinin ülkemizdeki algısını sorgulayacak bir hikaye diye düşünüyorum. Milletvekilliğinin ne olduğunu sorgulayarak yazıma başlamak istedim aslında. En basit haliyle milletvekili, yaklaşık 70 milyon insanımızın meclis binasına sığması imkansız olduğu için gereken nisbi ayıklamadan geçmiş insandır, seçim sistemindeki oranlamaya göre hesaplanmış belli sayıdaki seçmenini temsilen meclise giren kişidir. Her şey de burada karışmaya başlıyor zaten, sahi milletvekili seçmeni “yerine” mi karar verir yoksa seçmeni “adına” mı karar verir…Aradaki fark ne ki? Ben yazımda biraz bu konuya değinmeye çalışacağım.
Demokratik sistemlerin şu anki versiyonu gereği bir temsil krizinin varlığından söz edilmektedir, yukarıda yazan “adına” mı “yerine” mi karmaşası aslında tam da bu. Yani: milletvekili örneğin bir yasa oylanırken, “benim yerimde seçmenlerim olsaydı ne oy verirdi” diyerek seçmenleri “adına” mı oy kullanacak yoksa, “ben artık seçilmiş bir insanım ve seçmenlerimin düşüncesini dikkate almadan kendi irademle oy vermeliyim” yani seçmenleri “yerine” mi oy kullanacak. Başta basit bir soruymuş gibi görünüyor ama demokrasi açısından düşündüğümüzde arada derin bir uçurum söz konusu. Sizin hangisini tercih edeceğiniz bir yana bu konuda genel bir uygulama olmayışı durumun vahametini yeterince ortaya koyuyor sanırım. Açıkçası ben bir milletvekili olsaydım aklıma gelecek ilk soru bu olurdu. Tabi aksi yönde alınmış bir parti grup kararı yoksa !
Seçim vaatlerime ve icraatlarıma gelecek olursak; Temel görevi temsil olan bir mecliste halkından kopuk milletvekillerinin varlığı beni en çok rahatsız eden şey olmuştur, milletvekili aday adayı olmak için bile gereken ciddi miktardaki bir nevi harcın varlığı bile durumu çok iyi açıklıyor zannedersem, milletvekili olsaydım ilk yapacağım şey maddi durumu yeterli olmayanlardan bu ücretin alınmamasına dair bir önerge sunmak olurdu. Meclisimizde işçi ya da memur emeklisi insanlar görmeye başladığımız gün zannedersem temsil anlamında ciddi bir seviyeye gelmiş olacağız,
Ülkemizde geçen sene itibariyle kadın sayısı erkek sayısını geçmiş olmasına rağmen hala erkek egemen bir meclise sahibiz, yapacağım ikinci şey de kadın adayların teşvik edilmesine dair bir önerge hazırlamak ve meclis başkanlığına sunmak olurdu.
Son olarak da belli periyodik aralıklarla seçmenini ziyaret edip fikir ve isteklerini dinlemeyen milletvekillerinin vekilliklerinin düşmesine dair bir önerge hazırlar ve “yuh” sesleri içerisinde okunmasını dinlerdim.
Diğer icraatlarıma gelince…onları da parti programımda duyurmuş olurdum zaten…
Bir vatandaş bir tiyatro gösterisi izlemeye gider, bakar ki salon tıklım tıklım dolu ve sadece en ön sırada birkaç koltukluk boş yer var, hiç tereddüt etmez gider en öne oturur.Doğal olarak bir görevli gelir ve:
- “Beyefendi o koltuk milletvekilleri için, lütfen kalkın” der.
Adam da gayet pişkin bir edayla:
- “Aslı buradayken vekiline ne hacet” der.
Daha sonra ne olur orası bilinmez ama kıssadan hisse milletvekilliğinin ülkemizdeki algısını sorgulayacak bir hikaye diye düşünüyorum. Milletvekilliğinin ne olduğunu sorgulayarak yazıma başlamak istedim aslında. En basit haliyle milletvekili, yaklaşık 70 milyon insanımızın meclis binasına sığması imkansız olduğu için gereken nisbi ayıklamadan geçmiş insandır, seçim sistemindeki oranlamaya göre hesaplanmış belli sayıdaki seçmenini temsilen meclise giren kişidir. Her şey de burada karışmaya başlıyor zaten, sahi milletvekili seçmeni “yerine” mi karar verir yoksa seçmeni “adına” mı karar verir…Aradaki fark ne ki? Ben yazımda biraz bu konuya değinmeye çalışacağım.
Demokratik sistemlerin şu anki versiyonu gereği bir temsil krizinin varlığından söz edilmektedir, yukarıda yazan “adına” mı “yerine” mi karmaşası aslında tam da bu. Yani: milletvekili örneğin bir yasa oylanırken, “benim yerimde seçmenlerim olsaydı ne oy verirdi” diyerek seçmenleri “adına” mı oy kullanacak yoksa, “ben artık seçilmiş bir insanım ve seçmenlerimin düşüncesini dikkate almadan kendi irademle oy vermeliyim” yani seçmenleri “yerine” mi oy kullanacak. Başta basit bir soruymuş gibi görünüyor ama demokrasi açısından düşündüğümüzde arada derin bir uçurum söz konusu. Sizin hangisini tercih edeceğiniz bir yana bu konuda genel bir uygulama olmayışı durumun vahametini yeterince ortaya koyuyor sanırım. Açıkçası ben bir milletvekili olsaydım aklıma gelecek ilk soru bu olurdu. Tabi aksi yönde alınmış bir parti grup kararı yoksa !
Seçim vaatlerime ve icraatlarıma gelecek olursak; Temel görevi temsil olan bir mecliste halkından kopuk milletvekillerinin varlığı beni en çok rahatsız eden şey olmuştur, milletvekili aday adayı olmak için bile gereken ciddi miktardaki bir nevi harcın varlığı bile durumu çok iyi açıklıyor zannedersem, milletvekili olsaydım ilk yapacağım şey maddi durumu yeterli olmayanlardan bu ücretin alınmamasına dair bir önerge sunmak olurdu. Meclisimizde işçi ya da memur emeklisi insanlar görmeye başladığımız gün zannedersem temsil anlamında ciddi bir seviyeye gelmiş olacağız,
Ülkemizde geçen sene itibariyle kadın sayısı erkek sayısını geçmiş olmasına rağmen hala erkek egemen bir meclise sahibiz, yapacağım ikinci şey de kadın adayların teşvik edilmesine dair bir önerge hazırlamak ve meclis başkanlığına sunmak olurdu.
Son olarak da belli periyodik aralıklarla seçmenini ziyaret edip fikir ve isteklerini dinlemeyen milletvekillerinin vekilliklerinin düşmesine dair bir önerge hazırlar ve “yuh” sesleri içerisinde okunmasını dinlerdim.
Diğer icraatlarıma gelince…onları da parti programımda duyurmuş olurdum zaten…
Yorumlar